Japonya’da, dışarıya çıktıkça, sosyalleştikçe, insanlardan dinledikçe yeni şeyler öğrenmek kolaylaşıyor. Hem dil hem de davranış şekli olarak henüz 1 sene olmamışken bu kadar alışmış olmamı buna bağlıyorum sanırım. Kendi içime kilitlenip kalmak, buradaki Türkler ya da diğer yabancılarla takılmak yerine Japonlarla takılıp vakit geçirdim. Bu her yönden bana çok şey katan bir yaklaşım oldu ve olmaya devam ediyor.
Bir akvaryum mağazasında çalışan ile balıklar hakkında konuşup hangisini alacağımıza karar vermeye çalışırken çalışan, eşime dönüp; ¨eşiniz nereli, Japonya’da mı büyüdü¨ diye sormuştu. Sebebini merak ettiğimde, tepkilerimin ve düşünme anlarımın Japonlara benzediğini söylemişti. Burada duyduğum en garip konuşma olabilir bu. Hayır, buraya geleli 7 ay oldu henüz!
Gün içinde, blog yazmam ve sadece 10-15 dakika ailemle konuşmam dışında Türkçe hayatımda yok diyebilirim. Hal böyle olunca, insanların davranışlarını da kazanmaya başladım. 🙂 İşte bazı örnekler…
Favori bir beyzbol takımım oldu bile; elbette Baystars! (Yokohama takımı)
Tek başıma olduğumda bile maçları takip edip mutlaka izleyecek zaman yaratıyorum. Bazen evde, bazen dışarıda bir kafe ya da barda Japonlarla birlikte. Bu Baystars sevgisini şaşkınlık ve sevgi karşımı ile karşılıyorlar! 🙂
Telefonda, görülemeyeceğimi bile bile ¨hai¨ derken bilinçsizce başımı sallıyorum.
Her şeye tepki verme ihtiyacı. Japonların en sevdiği. 🙂 bir şeye şaşırırken sadece yüz ifadesi değil; ¨heeeee¨ diye destekleyici ses de kullanmak. 🙂
1 saatlik tren yolculuğunu normal kabul ediyorum artık. En başta uzak derken, artık 40 dakikalık bir mesafe arkadaşlarımla buluşmaya giderken ¨yakın yea¨ diyebiliyorum.
Yemek geldiğinde başlamadan ¨itadakimasu¨ ve bittiğinde, ödeme yaparken ¨gochisousamadeshita¨ demek. Bunu yalnız olduğum zamanlarda bile söylediğimi farkettim!
İlk taşındığımda trenin çok kalabalık olduğunu düşünüp, atlamak yerine bir sonraki treni bekliyordum. Fakat bunun işe yaramadığını farkettim. Ben boş olan trene binsem bile istif olana dek sıkışıyoruz. Daha sonraları ben de son kalan tek ayaklık alana sıkışmaya alıştım 🙂
Tren zamanında gelmediğinde gerçekten sinirlenmeye başlıyorum. Gerekirse 1 dakika olsun. Büyük bir şey gibi görünmeyebilir fakat tüm trenlerin geliş saatlerini planlayarak tam bir rota takip ediyorum genelde. Bir trenin gecikmesi sadece 1 dakika ile sonlanmıyor. Sonraki trenlerin saatlerini de kaçırdığım için sonuçta gideceğim yere 10-15 dakika gecikiyorum.
Her gün mutlaka hava durumunu kontrol ederek uyanıyorum. Gün içinde sürprizler olabiliyor. Şemsiye taşıyıp taşımama kararını verebilmek için önemli.
¨Sumimasen¨… Mini özür dileme şeklinden öte bir yaşam tarzı! 🙂
Yanlışlıkla trendeki birine mi çarptın, sumimasen.
Sipariş için garson çağırman mı gerekiyor, sumimasen.
Yön sormak için birini mi durdurdun, sumimasen.
Şu an aklıma gelmeyen daha bir çok Japon tarzı yollar alışkanlıklarıma kazandırıldı bile. Teşekkürler! 🙂