Baştan uyarmamda fayda var; kendimi durdurmaktan uzak olacağım ve günlük tadında içimi dökeceğim bir yazı olacak bu kez.
Hep etraftan duyup ¨ne kadar da yakın kültürler¨, ¨ne kadar da sempatik ve canayakın insanlar¨ gibi söylemlerin biraz ötesine geçebilirim. Eğer ¨kalbim bunu kaldırmaz¨cılardan olma ihtimaliniz varsa… 🙂
Japonya’ya ilk taşındığım zamanlar insanların saygısı, sakinliği gönlümü çaldı resmen. Yıllardır Türkiye’de aradığım ve sinirden patladığım şeylerin tümü burada düzgünce işliyor.
Herkes saygılı, mesafeli, sakin ve huzurlu… Dışarıya çıktığımda gülümsediğim gülümsüyor ya da çoğu sadece kendisiyle ilgili. Kimseye aldırış etmiyor. Herkes kendi hayatına düşmüş ilerliyor. Türkiye’de omuz atanlara dahi ¨nezakettir¨ diyip dönüp özür dilediğimde çarpanların dik bakışları ya da aldırmazlığı yanında; burada, kapıyı açıp yol verdiğim kişinin, bu minik hareket karşısında bile özürlerle teşekkür etmesi gözlerimi dolduran huylar oldu hep. 🙂
Japonlar, genel kültürün bir parçası olarak, huzurlarını bozacak herhangi bir davranıştan kaçınıyorlar. Bir grup içerisinde belirli fikre katılmasalar dahi, bunu açıkça belirtmiyorlar. Herhangi bir tartışmadan uzak duruyorlar. Eğer bunu dile getirecek olurlarsa da direkt söylemiyor, dolaylı anlatıyorlar. Türkiye’deki direktliğe alışınca, ¨kötü bir şey varsa söyle¨ diye tekrar tekrar cümlelere sebep olabiliyor bu. 🙂 Türkiye, alışmışlık nedeniyle bu açıdan daha ¨samimi¨ gelebiliyor. Çünkü insanlar ne düşündüğünü bazen fazla açık bir şekilde direkt olarak söyleyebiliyor. 🙂
Türkiye’yi, bu açıdan daha samimi görebilirim. Fakat yine de o kadar direkt olmak yerine nezaketi elden bırakmamak daha iyi bir seçenek gibi görünüyor.
Japonya’da gösterilen nezaketin çoğu toplumsal normlara dayalı, samimiyetten ziyade bir toplumsal algı. Bunu kabul ederek temkinli ilerlediğinizde sorun çözülmüş oluyor aslında.
Herkes göründüğü gibi eğlenmiyor olabilir ve bunu çok iyi saklıyor olabilir. 🙂
Türkiye’den farklı olarak aşırı ¨bireysellik¨ söz konusu tabi. ¨Mecburi¨ saydıkları toplu buluşmalar dışında birebir görüşmeler pek sık olmuyor. İnsanlar yalnız takılmayı seviyor. Bu belki de Tokyo’nun getirdiği bir anlayış… Daha önce bahsetmiştim, iş, sosyal medya, dışarıdaki hayat derken yorulan insanlar biraz kendilerini dinlemek için yalnız vakit geçirmeyi seviyor.
Japon Yalnız Yaşama Sanatı; Ohitorisama
Türkiye’de kalabalık gruplarla takılmayı ne kadar çok sevdiğimizi düşününce, burada çok sık olmayan bu bir araya gelişler biraz yalnızlık hissi yaratabiliyor. Fakat dünyanın bir ucunda, bambaşka bir kültür. Ve bunlar ¨iyi¨ ya da ¨kötü¨ olarak değerlendirilmemeli. Bunlara sadece ¨farklılık¨ diyebiliriz. Ve burada yaşamaya başladığınızda kesinlikle saygı duyulması gereken farklılıklar. Denildiği gibi; ¨ya bu deveyi güdersin ya da bu diyardan gidersin¨ durumu. 🙂
Farklılıklar içinde yaşamaktan keyif almıyorsanız, keşfetmeyi ve öğrenmeyi sevmiyorsanız, özgürlüğünüze ve yalnız kalmaya düşkün değilseniz burada zorlanmak çok normal.
Türkiye’de neyi özledim?
Dediğim gibi, Türkiye’deki samimiyeti buradan beklemek haksızlık. Fakat alıştığım çevre, arkadaşlar ve aile… Bu samimiyet duygusunu özletmiyor değil. Bazen sadece bir hafta bile olsa Türkiye’de geçirebileceğim zamanı hayal ederken yakalıyorum kendimi! 🙂
Buralarda farklı bir günlük hayat akışı var bir de.
Türkiye’de görülen ve duyulanlar kaygı hatta anksiyeteye dönüşüp göz seyirmesi getirebiliyor. En başta, siyasi durumlar. Günün sonunda sosyal medya, internet yasaklamaları vs.vs…
Sosyal medya hesaplarımda hem Türk hem de Japonlar var. Sadece sosyal medya üzerinden bile iki hayatı da takip edip görüyorum fazlasıyla. Twitter’daki ¨keşfet¨ kısmında karşıma çıkanlar bile her iki ülkede o kadar farklı ki… Çoğu zaman Türkiye haberlerini açıp okumaktan uzak tutmaya çalışıyorum kendimi. Her gün bir başka gündem, bir başka gerginlik.
Japonya’da en sevdiğim şey; en büyük gündeminiz kendi hayatınızı iyileştirmek…
Tüm bu anlattıklarım aşırı bireysel!
¨Japonlar böyle kötü¨, ¨Türkler böyle kötü¨ ya da ¨bunlar da böyle iyi¨ demek için yazmadım.
Kötülük ve iyilik toplumsal kıyaslarda kullanılamaz. Sadece farklılıklar söz konusu dediğim gibi… Genellenemeyecek şeyler hepsi.
Tüm bu farklılıları kucaklayabilmek ve kabul etmek en tatlısı. Sevdiklerim ya da sevmediklerim bir yana; köklü ve yüksek bağlamlı kültüre sahip bir toplum.
Benim gözlemlediğim ve paylaştığım bu farklılıklar bir yana, günün sonunda; her yönüyle gelişmiş, gelişmeye devam eden; durağanlığa ve rehavete kapılmayan, devamlı olarak içinde bulundukları toplumsal normlara, toplum faydası için uygun hareket eden şahane insanlar! Umarım bir gün herkes yalnızca kendini düşünmeye ara verip toplumsal fayda kaygısıyla hareket edebilir. Tabi bu toplumsal kaygı ¨diğerleri ne der¨ değil. 🙂