Nikko (日光, Nikkō), Japonya’nın doğası ve tapınaklarıyla öne çıkmış doğal güzelliklere ev sahipliği yapan meşhur yerlerden biri. Her yıl binlerce insan sonbaharda yeşilden kırmızıya dönen farklı renklerde ağaçların tadını çıkarmak için Nikko’ya akın ediyor.
Nikko, yüzyıllar boyunca Şinto ve Budist dağ ibadetinin merkezi olmuş. Nikko Ulusal Parkı, doğal – dağlık manzaraları, göller, şelaleler, kaplıcalar, yürüyüş parkurları, vahşi maymunlar… Görülecek çok şey var! Ayrıca bir başka enteresan detay; Nikko, Japonya’nın ¨Romantik Yol¨u üzerinde yer alıyor!
Biz de gidip bu güzellikleri keşfetmek için sabah erkenden yollara düştük.
Bu sene Corona virüsü nedeniyle bomboş olan Nikko’ya ulaştığımızda kıpkırmızı bir ağaç ile karşılandık. Bunu gördüğümüz an ¨Eveet, başlıyoruz¨ dedik. 🙂
Tren istasyonundan çıkıp önce, kalacağımız otele gidip çantaları atıp dışarıya çıktık.
İlk günü merkeze en yakın ve çok zaman almayacak yerlerden birine ayırdık; Chūzenji Gölü.
Otobüsle kıvrımlı yollardan geçip ki bu yol oldukça meşhur, gölün olduğu bölgeye yaklaşık 40 dakikada vardık.
Öncelikle otobüs durağının hemen yanı başında olan Kegon Şelalesi’ni ziyaret ettik.
Dışarıdaki balkonlardan şelaleyi izlemek mümkün. Ana şelaleler yaklaşık 97 metre yüksekliğe sahip! ¨Şelaleler¨ diyorum çünkü aslında büyük olanın yanı sıra, etrafındaki dağ ile lav akıntıları arasında birçok çatlaktan sızan yaklaşık 12 küçük şelale de yer alıyor. Şelale, 1927’de Shōwa döneminde Japonya’yı ve kültürünü en iyi gösteren ¨Sekiz Manzara¨dan biri kabul edilmiş. Ayrıca Japonya Çevre Bakanlığı tarafından 1990 yılında yayınlanan bir listede ¨Japonya’nın En İyi 100 Şelalesi¨ arasında da yer alıyor. Bir diğer ününü ise Japon gençler arasındaki intihar vakalarıyla kazanmış…
Dışarıda bulunan balkonun yanı sıra, dağın taşları oyularak içerisine inşa edilen bir asansör ile aşağıya inerek şelaleyi bir de buradan izlemek mümkün. Nereden olursa olsun, büyüleyici…
Şelaleden ayrıldıktan sonra yemek için bir yer ararken yarısında hediyelik eşya satan yarısını ise minik masalarla yemek alanı haline getiren bu sevimli yeri bulduk. Nikko’nun en ünlü yiyeceği ¨Yuba¨ (ゆば). Yuba, soya sütünün kaynatılması sırasında elde edilen ince kaymak katmanı. Tofu’nun da akrabası. 🙂
Bu restoran da, özel yuba seçenekleri sunuyor. Nikko’da yediğimiz en lezzetli yiyecek olarak hatırladığımız ¨yuba kroket¨i de burada bulduk.
Ayrıca restoran sahibinin iki köpeğini de şanslıysanız görebilir hatta oyunlar oynayabilirsiniz! 🙂
Yemeğimizi yedikten sonra göl çevresine ilerledik.
Chūzenji Gölü, Nikkō Milli Parkı’nın doğal bir gölü. 782 yılında Shōdō adında bir rahip grubu tarafından, kutsal kabul edilen Nantai dağına tırmanış sırasında keşfedilmiş.
Meiji ve erken Showa döneminin ortasında birçok Avrupa elçiliği göl etrafında konutlara sahip. Hatta yenilenen İtalyan villası ziyaretçilere de açık. Ayrıca göl etrafında, Chūzenji Tapınağı ve yakınlarında yukarıda bahsettiğim Kegon Şelaleleri bulunuyor.
Öncelikle göle hemen komşu olan Chūzenji Tapınağı’nı ziyaret ettik. Tapınakta Budist Merhamet Tanrıçası olan Kannon’un 6 metre yüksekliğinde eşsiz ve büyüleyici bir heykeli bulunuyor. Bu heykeli eşsiz kılan şey ise; tek bir ağaçtan oyulmuş olması. Hatta o ağacın kökleri hala toprağa bağlı!
Bu heykelin fotoğrafını çekmeye izin yoktu fakat bulduğum bir fotoğrafı paylaşmadan da geçemeyeceğim!
Üst katı da gezdikten sonra verandada bu muhteşem manzaranın da tadını çıkarabilirsiniz!
Kapanış saatinin son dakikasına kadar süremizi kullanıp bu tapınaktan ayrıldığımızda hava da yavaştan kararmaya başlamıştı. Gölün etrafında yürüyüşümüzü yaptıktan sonra otobüse giderek otelin olduğu merkeze geri döndük. Fakat o da ne, saat henüz 6 ve sokaklar bomboş! Restoranlar kapanmış!
Tek tük seçenek arasından bir ünlü zincir izakaya’sına gidip yorgunluk biralarımızla günü kapatmış olduk.